4 Ağustos 2011 Perşembe

delirdim.

bunları bildiğini söyleyip ne benden nefret et, ne de yarıda kes.


tam şu saatlerde, daha önce hiç hissetmediğim bir karmaşanın içindeyim. berbat gelebilir, iğrenç gelebilir, kuskunç ve sıkıcı gelebilir ama işte sorun orda. size bunların böyle gelmesinde. hepinizin yüzlerinde bir gard görüyorum, hepinizin beyinlerinde hayatta kalma mekanizmasıyla alakalı olmayan gereksiz savunmalar görüyorum ve hepinizin egosunda tatmin edilemez bir yükseklik aynı zamanda nirvanaya ulaşamayacağınız bir alçaklık görüyorum. kendi içimdeki tüm nefretimin birikimini, dünyanın tüm meridyenleriyle paylaşıyor ve onları paralellerle sevgiye boğduktan sonra tekrar son nefretimle ekseni dünyanın ortasına saplıyor, onunla alay edip kahkaha atarak döndürüyorum. NE KADAR İTİCİ DEĞİL Mİ? NE KADAR ERGENCE DEĞİL Mİ? NE KADAR "ÜFF"ÇE DEĞİL Mİ? evet siz siktirin gidin iki dakikalığına. sizin cesedinizin buharının bile ekosisteme faydalı olacağından şüpheliyim. dünyanın üzerinde olduğunuz ve göremediğiniz bu dönüşü görebildiğimi hissediyorum. her şey zihnimde dönüyor, ve evren buna itaat ediyor şu an. sanki bir şeyler bende birikmeye başlıyor gibi. bu zamana kadar gösteremediğim ve yarım yamalak bıraktığım şeylerin ardında sessiz kalan bu potansiyelin, bugün böyle gerçek dışı saçmalıklarla ortaya çıkmasına ben de anlam veremiyorum. ama kafatasıma sığmadığından eminim bu zihnin ve kafatasım olduğu için çok şanssızım. çünkü insan olmak... insan olmak.. hemen bahsedeyim bu yaratıktan.

evet insan çok zeki, gerçekten bazen mutlu ve komik olabiliyor (o kadarı da tanrımızdan eşantiyon). anlatmak istediğim bu değil. insan, birilerine sataşarak, onların sevgilerini ya da nefretlerini kazanarak yaşar, yani sürekli bir etkileşim.. iyi ya da kötü. yalnız olan her şey, yalnızlıktan daha derin çukurlara gömülmüştür. kendisi tarafından. çünkü yalnız. insanlar, birbirlerine akıl verdikten sonra, birbirlerinden aldıkları akıldan %30 civarında hoşlanır ve aşık olur. diğer %70i nedir biliyor musun? çaresizlik. yani senin kendi zorlaman. seçimleriniz, çoğu zaman kendi seçimleriniz değil; sadece seçmek zorunda kaldığınız seçimler. alternatifi olmayan ya da alternatifini bulamadığınız mecburi seçimler. evet, sen tek başına olamayan bir yaratıksın.  ben bile yazıyorsam okuman için yazıyorum. aslında şu an o kadar delirdim ki, insandan başka varlıkların okuduğunu düşünebilecek aşamaya geldim. hem de ateist ve realist biri olarak.ama şu an o "biri" kısmını hissedemiyorum. egom buharlaşmışken, dünyadan hazır kopmuşken ve insandışı düşünmeye başlamışken ben konuşayım. okumaya devam edin ve konuşma hakkımı verin artık bana sik salyaları.


önyargıların durmadan bakışlarınızla yansıdığı bu yeryüzünden hoşlanmamaya başladım. kendini bu kadar aldatan bi varlık olamaz. kendini aldatabiliyorsun ulan, başkasını mı aldatmayacaksın? umrunda değilse eğer hiçbir şey, patlamak için birikiyordur. sabit asfaltlar ve güzel tasarımlı arabalar yapıyorsunuz evet ama biz onları parçalıyoruz. o yolun da anasını sikiyoruz. çünkü biz aslında düzensizliğin içinde düzen yaratmaya çalışıyoruz ve bu saçmalık. tamam mı. gerçek tanrıya şirk koşan kutsal kitaplar yazıyorsunuz. işin kötü tarafı bir de bunlara inanıp tam şu anda bana "ne diyor bu orospu çocuğu" diyorsun(uz). işte bu. bu kadar. senin beynin bu kadar. başkaları tarafından yaratılabiliyor o beyin. o kadar da mucizevi değil. bak ben bile geniş bir şeyler yazmaya çalıştım ama olmadı. neden? çünkü bu 29 harf, trilyonlarca beyin hücrem için çok yetersiz. ne yazarsam bi tarafta oluyorum. ne dersem, bir şeyi reddetmiş oluyor ve oluşturduğunuz bi taraftar grubuna giriyorum. hayır bunu istemiyorum. sorun, farklı görüşlere tahammül edememek değil, gerçek olmayan görüşlere tahammül edememek. aptal olsaydım belki de, bu kadar aptallık yapmazdım. kalıplaşmış olan şeylere hiçbir zaman ayak uyduramadım. hiçbir zaman. önyargılı insanlara karşı da önyargılı oldum. aslında onların benim üzerimde yarattığı önyargıyı yargıladım diyelim. gündelik kelimeleri söylemekte ciddi anlamda hep zorlandım. ne yazacağıma ya da ne söyleyeceğime şaşırdığım zamanlar gerçekten çok fazlalar. çünkü yarattığınız bu farklı dünya ve görüşler, genel kurallar, yeterince doğru değil. siz zaten eksik yaratıklarsınız.. nereniz kusursuz amcıklar? bir et parçasınn düşünebiliyor olması mı kusursuz? peki bi et parçasının düşündüğünü sanıyor olmasına ne diyorsunuz?

bana hak verdin son cümlemde. ama bu seni de akıllı yapmaz. çünkü bence en büyük yetenek, insanın kendi aptallıklarının farkına varabilmesidir. onu düzeltebilmesi değil. farkına varabilmesi. bu kadarı yeter yani. anlatmak istediklerimin %1'i bile yazılı değil şurda. ve yazı o kadar düzensiz bir şekilde uzuyor ki engel olamıyorum. keşke aniden hislerimizi ve zihnimizdeki görüntüleri karşımızdakine aktararak anlaşabilseydik.




sanırım boşaldım.

31 Temmuz 2011 Pazar

ego eksikliği ve insani saçmalıklar -part 1-

egonuz eksik, tanrının yanınızda olduğuna inanma zorundalığı hissediyorsunuz.

egonuz eksik, birileriyle bütünleşme çabası içerisindesiniz.

egonuz eksik, tanrıdan ziyade mucizevi ve metafiziksel olaylara her zaman şüphe duyabilecek kadar yer bırakıyorsunuz.

egonuz eksik, kısa süreli bir yalnızlığa bile katlanamıyorsunuz.

egonuz eksik, ve bunun farkında olmadığınız için kendi komplekslerinizi "gülerek" bile kapatmayı deneyemeyecek somurtkanlıktasınız.

egonuz eksik, çünkü ulaşılması gereken şeyler için yetersiz hissetmeniz şart.

egonuz eksik, çünkü tanrının da öyleydi. o yüzden burdasınız.

egonuz eksik, eşeğin sikinden dolayı.

neyse.

tarihten bu yana değişmeyen bir şey varsa, o da anormal insanların hala sayıca az olmaları. biz böyle tekerrür etsin istememiştik. anormalden kastım farklılık değil, her insan birbirinden farklıdır zaten. ortak olan sadece içgüdülerdir, ki bu da bedenlere göre seviye farklılığı gösterir. anormalden kastım; çoğu zaman bilinçli aykırılık, sıradışılık.

insanların birbirinden ayrıldığı o kadar çok konu var ki, bunların hepsini tek tek tespit edip primler elde edebilir ya da ergen sayfalarında beğeniler toplayabilirdim. ama uğraşılmayacak kadar çok olduklarından es geçiyorum.


sosyal yaşantıda sistem:

insanlar kendi içgüdülerine ters düşen kurallar koyup, tekrar kuralların içinde kuralsızlık arzuluyorlar. siktiğiniz kendinizden başkası değil. ara sıra karakolluk olduğumda ya da mahkumlara özel nakil aracı gördüğümde düşündüğüm tek şey; hapishaneye tıkayanlar da, hapishaneye tıkananlarla aynı içgüdülere sahip. tek fark, insanın içindeki -krizimsi- şiddeti açığa çıkaracak yaşantının onlara (polis, hakim vs.) denk gelmemesi.


aşk analizi: 

ilk görüşte aşk: duygu yoksunluğunun ve hissedilen eksikliğin, cinsel anlamda fazla çekici bi kişide aniden patlamasıdır mesela.

aşk; yanılsama. ama insanın hayatta kalması için gerekli salgıları salgılatan bir şey. üstelik iki karşı cinsin bebeklerini birlikte büyütebilmeleri için sonradan evrimleşmiş bir şey.

geriye ne kaldı?

seks ve bağlılık.

seks, hayvani içgüdü eseri. bağlılıksa aşka duyarsızlaşmış bir alışkanlık.

gördüğün gibi saydıklarımın oluşması için iki şey gerekiyor;
karşı cinse odaklanmak ve onu düşünmek.

eğer bunları düşünemeyecek kadar meşgul olursan, bu konuda daha mantıklı hareket edersin.
hatta düşünen taraf hareket eder, çünkü sen meşgulsun.
neye çok odaklanırsan, görmemeye başladığın gibi odaklandığın şey de kaybolmaya başlar.

her zaman dediğim gibi; sorunu bilmek, sorunu çözebileceğim anlamına gelmiyor. daha sonra başka başlıklarla devam edicem.

bu internet sayfasını ve sizi tüm içtenliğimle yalıyorum sevgili orospu çocukları.